Müslümanların Ehl-i kitapla ilişkileri bağlamında din ve vicdan hürriyeti, birçok çalışmada genel bir şekilde ele alınmakla beraber, Müslümanların Batıyla en önemli karşılaşması sayılan Endülüs tecrübesi özelinde ele alınmamıştır. Ehl-i kitapla ilişki bağlamında din ve vicdan hürriyetine değinen Endülüs müfessirleri arasında, dinde ikrahın meşru olup olmaması meselesinde görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
Din ve vicdan hürriyeti konusunu, “Dinde zorlama yoktur” ayeti bağlamında ele alan müfessirlerin kahir ekseriyeti, İslam Dinine girmenin gönülden inanmaya bağlı olduğunu, dinde zorlamanın caiz olmadığını, zorlama sonucu İslam’a giren bir kişinin zahiren Müslüman sayılsa bile gerçekte iman etmiş olamayacağını belirtmişlerdir. Endülüs müfessirleri de genel olarak çoğunluğun görüşünü benimsemekle beraber, bu konuda kendilerine özgü bir yaklaşım sergileyen müfessirler de bulunmaktadır. Buna göre, söz konusu ayet, batıla ikrah ile alakalı olup İslam’a girmede zorlama meşru ve geçerlidir, baskıyla İslam’a giren kişi, Müslümanlarla beraber yaşayıp hareket ettikçe, zamanla samimi bir kalple dine sarılabilecektir. Cizye meselesinde de, VI. asrın sonlarında cizye seçeneğinin kabul edilip edilmemesi hususunda devlet başkanının yetkili sayılmasına yapılan itirazdan ve cizye veren zimmînin ödemesini kabul etmenin vücubuna dair getirilen delillerden, bu meselede farklı görüşlerin olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Endülüs müfessirleri, konuyla ilgili âlimlerin genel görüşünü kabul etmekle beraber aralarında farklı düşünen müfessirlerin olduğu da görülmektedir.
Bu çalışmada, Endülüs tefsirleri taranarak konuya dair Endülüslü müfessirlerin görüş ve düşüncelerinin tespit edilip değerlendirilmesi hedeflenmektedir.
Freedom of religion and conscience in the context of Muslims' relations with the People of the Scriptures, although it has been discussed in a general way in many studies, has not been specifically discussed in the Andalusian experience, which is considered the most important meeting of Muslims with the West. There are differences of opinion among the Andalusian interpreters, who refer to the freedom of religion and conscience in the context of the relationship with the People of the Scriptures, on the issue of whether or not the coercion in religion is legitimate. For this reason, it is among the principal objectives of this article is to search the Andalusian tafsirs, and to determine and evaluate the opinions and thoughts of the Andalusian mufassirs on the subject.
The vast majority of mufassirs who dealt with the issue of freedom of religion and conscience in the context of the Quranic verse "There is no coercion in religion" stated that entering the religion of Islam is based on believing wholeheartedly, that it is not permissible to use compulsion in religion, and that a person who enters Islam as a result of compulsion cannot actually be a believer, even if he is apparently considered a Muslim. Although Andalusian mufassirs generally adopt the opinion of the majority, there are other mufassirs who have a unique approach on this issue. According to them, the relevant Quranic verse is related to compulsion to do wrong, and that is legitimate and valid to force someone to enter Islam, as long as the person who converts to Islam lives and interacts together with Muslims, he will be able to embrace religion with a sincere heart with the passage of time. In the issue of jizya (capitation), at the end of the sixth century, it appears that there are different opinions on this issue concerning the objection to the president's authority over the option of taking the jizya or not, and concerning the evidence about the necessity of accepting the payment of the jizya by the People of the Scriptures who pay the jizya.
As a result, although Andalusian mufassirs accept the general view of scholars on the subject, there can be seen mufassirs who think differently.